window.dataLayer = window.dataLayer || []; function gtag(){dataLayer.push(arguments);} gtag('js', new Date()); gtag('config', 'G-7CK834QGN6'); televizyon video broadband technology: Değişmeyen Tek Şey, Teknolojideki Değişim !

Değişmeyen Tek Şey, Teknolojideki Değişim !

Altmışlı yılların sonlarında TRT’nin açtığı bir kanalla başlayan televizyon teknoloji kültürümüz siyah beyaz ekranlı ve üzerine beyaz el işleme tülbent konulmuş televizyon alıcıları ile başladı.
Seksenli yılın başlarında Amerika’dan ithal edilen Dünya Bankası yöneticimiz Özal sayesinde bu renksiz karanlık dönemi de geçerek renkli ve nurlu ufuklara kısa zamanda kavuştuk ve siyah beyaz televizyonlarımızı çöpe attık.

eski renksiz tüplü televizyon

Hemen ardından renkli televizyonlarımızı sephalarımıza yerleştirip arkamıza yaslanarak zevkle seyredilmesi gelsede; bu keyfimiz de fazla uzun sürmedi.

Bu seferde TRT’nin ikinci ve üçüncü kanalları ve özel televizyonculuk yasasının çıkması ve kanallarımızın ilk alınan renkli televizyonlarımızdaki ortalama 8 kanalı geçmesi sonucunda birkaç yıl önce aldığımız manuel – tuşlu, açma kapama butonlu cihazlarımızı atarak çok kanallı ve uzaktan kumandalı cihazlara geçtik.

Buna paralel olarak; yine orta dalgalı tek kanallı radyo sistemimizin yerel ve ulusal olarak kanal sayısının hızla artmasıyla da bu sefer makaralı - kasetli teyplerimize, FM bandı olmayan radyolarımıza geldi sıra.

Çağın gerisinde kalmış ! orta – uzun dalgalı değilde FM li, otomatik taramalı, bulduğu istasyonlarda üç saniye duran, kumanda ile okeylersek o istasyonda kalan, okeylemezsek aramaya devam eden yeni nesil radyolarımıza kavuşunca ?
tavan aralarımız, apartman depolarımız ardiyelerimiz radyo, teyp, televizyon mezarlığı haline geldi.

Bu arada telefon haberleşme sistemimiz de sayısala geçtiği için manyetolu ve çevirmeli telefon cihazlarımız da zaten mezarlıkta yerini almış, tuşlu dokunmatik telefon cihazlarımız evimizin en nadide yerine yerleşmişti.

Seksenüç yılı başında Avrupa Topluluğuna uyum yasalarıyla birlikte alel acele çıkartılan telsiz kanunu ile
otomobilimizde, işyerimizde, elimizde, belimizde duran çağrı cihazlarının ve telsiz cihazlarının da çöp kapsamına intikâl eylemesi;
doksanlı yılların başında elimize tutuşturulan mobil telefonlar vasıtası ile oldu.

İşin en ilginç tarafı da; daha önceden alışkın olduğumuz hurdaya çıkan demir eşya, aliminyum tencere, bakır kabımızın hurdası bile iyi kötü para ediyorken ..
elektronik ve haberleşme için dünyanın parasını ödediğimiz, kısa bir süre kullandığımız bu aparatların beş para bile etmemesiydi ?

Arkasından; işyerlerimize, evimize binbir sıkıntıyla, taksitle, borçla aldığımız çok küçük hafızalı ve düşük ekran çözünürlüklü ilk nesil bilgisayarları atmaya geldi sıra.

Hızla gelişen bilişim donanım teknolojisi, sürekli yenilenen Windows ve Mac işletim sistem versiyonları, oyun sektörü, yeni dönem PC – Laptop ürünleri ve bilgisayarların telefon modemiyle internete bağlanabilmesi..
işyeri ve evlerdeki ardiye ve depo kapasitesini yetersiz hale getirmişti.

Başbakan Özal, bir devlet dairesinde bilgisayar odasını açarken

Eski gazete ve mecmuaları, yıkılıp betondan yapılan ahşap kagir evlerimizin ahşap kısımlarını bile kışın sobada yakarak dönüşüm kültürüne uyumlu olan bizim neslimiz için; ardiyelerdeki, tavan arası ve depolardaki binlerce dolarlık elektronik hurdaların hiç bi işe yaramaması çok zorumuza gitmişti.

Lâ havle !! çekerek teknolojiye ayak uyduralım, işimize bakalım diyerek bi süre idare ettikten sonra mobil telefonlar da çok küçülmeye ve gömlek cebine bile sığacak hale gelmeye başladı.
Bu yüzden literatürdeki ismi değişerek 'cep telefonu' adını aldı.

Telefon ne kadar küçükse ? prestiji o kadar yüksek, fiyatıda o derece pahallı idi.

Diğer sektör popülasyonundan farklı olarak telefonu en küçük boyutta olanın, statüsü en yüksekte oluyordu bu dönemdeki statü mertebemiz..
Bu yüzden ilk dönemlerde alınan pahallı da olsa kaba, büyük ebatlı cep telefonlarını atıp küçük boyutlu telefonları cebimize soktuk.

Bir süre sonra; telefonlar internete de bağlanmaya, sesli görüşme dışında çok farklı işler de yapmaya başladı. Bereket ki; cep telefonları küçük boyutlu cihazlardı. Televizyon, kablolu telefon, tüplü radyo teyp gibi depo, ardiye ihtiyaçları yoktu.

Elimize en yakın bir yerdeki dolap veya komidini açarak küçük boyutlu, küçük ekranlı cep telefonlarımızı fırlatıp attık. Ekranı büyük, dokunmatik, akıllı telefonlar en güzeliydi.

Derken; bir sabah gözümüzü açtık, televizyonda plazma – lcd ekran dönemine girdik. Tüplü, kaba, saba televizyon alıcı devri kapanmıştı.

Hemen onlarıda atmaya başladık. Üstelik plazma ve lcd televizyonları duvara asarak sanki bir resim heykel müzesinde muhteşem bir sanat eserine bakıyor gibi televizyon yayını izleme imkanına da kavuşuyorduk.

Boş vakitlerimizde konunun uzmanları olarak plazma mı – lcd mi diye derin felsefi sohbetlerin içine girip entelektüel tartışmalara başladık.
Plazmacılar ekrandaki renklerin derinliğini ve kontras yoğunluğunu ön plana çıkarırken, LCDciler enerji tasarrufu ve ekran ömrünün uzun olması teorisini savunuyorlardı.

İki yıl sonra birileri çıkıp Led ve Oled ekranlardan bahsedince moralimiz bozuldu.

Üstelik daha bi kaç ay önce Türksat Uydumuz’daki analog kanallar birer birer sonlanıp TV yayınları dijitale geçtiği için analog uydu alıcılarımızı çöpe atıp, yeni dijital uydu alıcılarımızı satın alarak plazmalarımızın, LCDlerimizin yanına koymuştuk.

Neyse.. madem ki ? değişmeyen tek şey değişimdi !
Ve bizler gibi teknolojik gelişmelerde dünya standartlarını yakalamakta olan ve neo liberal sisteme uyum sağlayan bir ülke vatandaşı olarak bizlerde hemen felsefemizi değiştirip, plazma mı ? lcd mi ? adlı felsefi tartışmamızı keserek
Led – Oled ekranlardan yana tavır koyarak doğru yolu bulmuş olduk.

Analog receiverlarımızı, tüplü bilgisayar monitörlerimizi, küçük ekranlı mobil telefonlarımızı, beşbin dolarlık plazmalarımıza kıyarak, teknolojik gelişmelere canımız feda diyerek onları da.. hurdaya attık.

En son model teknolojik cihazlarla evlerimizi ofislerimizi donatarak tam rahata kavuşmuş iken ..
son yapılan televizyon yayıncılık teknolojileri konferansında; 4K televizyon, 8K, ultra HD, 3D, HEVC, DVB-T2 uyumlu cihaz ve televizyonlardan bahsederek sunum yapan arkadaşımı dinlemedim.
Ön sıradaki koltuğumdan usulca kalktım, sanki acele bi işim varmış ayaklarında.. kapıya sessizce yanaşıp salondan çıkarak..
bu sefer herhangi bir elektronik cihaz değil de.. kendimi dışarıya attım.