Dijital Evrenlerin Analog Dünyalıları

Doksanlı yılların ortalarına geldiğimizde.. bayilik ve servisini yaptığımız kimi elektronik, telekominikasyon firmaları bizlere bilgisayar almamız ve internet bağlantısı kurmamız gerektiğini söylediler.
Yeni üretilen cihazların internet üzerinden iletilen programlar ile kapasitelerinin yükseleceğini, özelliklerinin yeteneklerinin artacağını, o döneme göre çok yüksek maliyetli olan bilgisayara yatırımı yapmamız gerektiğini belirttiler.
Bizler de bu öneriyi göz önüne alarak firmamızda, atölyemizde PC, laptop alarak internet bağlantısı yaparak bu öneriye uyduk.
Kısa bir zaman süresinde o dönemin çok ileri sayılabilecek teknolojisi sayesinde de, akşamları evimizdeki bilgisayar ve modemimiz ile amerikadaki bilgisayar uzmanı ile chat odaları denilen özel gruplarda toplu olarak ders almaya, böylece dijital evrenlerin masmavi göklerinin .. bembeyaz bulutları üzerinde yükseklerde uçmaya başladık.

Fakat ! yaşamakta olduğumuz gezegendeki insan nesli olarak, üzerinde yaşadığımız dünyayı algılama şeklimizin analog olduğunu da biliyorduk ?
İnsanlar duyu organlarına gelen analog verileri; görme, duyma, hissetme, tadma ve koklama organlarıyla çözümleyerek beyinlerinde tanımlar ve değerlendirirlerdi.
Onaltı hertz - onaltıbin hertz değerleri arasını duyar, dört ile yedi bin angström ışık boyları arasını görür (1 ångström santimetrenin yüz milyonda biridir) ve bunun benzeri okyanustaki bir damla benzeri skaladaki duyu organlarının algıladıkları analoğa çevrilmiş verileri tadıp, koklayıp, hissederek ''bunlar var'' derler, bunun sonucunda da bu verilerden oluşturdukları – yarattıkları kendi analog dünyalarında yaşar ve ölürlerdi.

Modern fizik kuramının günümüz teknolojisinde ölçüm, hesaplama ve gözlemlerle varılan güncel çözümlemesinde; evrenin her zerresinde varolan yapının; madde, atom, çekirdek, elektron, proton, nötron, quark..
frekans, enerji boyutlarıyla özüne, ana yapısına doğru inildiğinde; en son noktada var olanın salt bilgi / ham data / quantum alan olduğu görüldü.
Data da; bir an için var olan ve sonra olmayanı tanımlamak, değerlendirmek için adını bir / sıfır olarak koyduğumuz sayısal / dijital veri.
Yine bu muazzam, kusursuz dijital evrensel sistemde; herhangi bir noktadan.. diğer bir noktaya data/bilgi, ses, görüntü iletimi – kaydı yapmak istediğimizde; en az kayıp ve orjinaline en yakın bir sonuç alabilmek için bu işlemi sayısala (dijitâle) çevirerek yapmamız gerekli.

Dijital evrenin iç içe geçmiş sonsuz sınırsız boyutlarındaki verilerin orjinaline yakın haliyle bozulmadan iletmek, depolamak, onarmak, dönüştürmek .. sayısal evrenin orjini gereği bu tür işlemler sade, yalın, dış etkilerden en az etkilenen yöntemle çok daha güvenli, öz yapısı bozulmadan tekrarlanabilir şekilde dijital değerlerle yapılabilir.
Analog yapı – veri ise; iletim ortamında bozulmaya çok daha yatkın, zayıflaması daha fazla, depolanması barındırılması zor veriler.
Fakat sonuç olarak; neyi iletmek, dönüştürmek, çoğaltmak istesek te, en son noktada bu değerleri analoğa çevirerek, analogy / benzetim yaparak insanların analog çalışan duyu organlarına ulaştırmamız gerekmekteydi.

İnsan nesli yapısı gereği direk olarak gelen datayı – sayısalı/ quantum alanı; görmez, duymaz, hissetmez, algılayamaz.
Beyin dediğimiz converter (dönüştürücü) datayı analogy yaparak, beyinde suretlendirerek kişinin yaşamakta olduğu dünyasını oluşturur.
Bu yüzden; yaşadığımız bu döneme kadar dünyaya gelip geçmiş tüm bilim insanları, düşünürler, alimler, bilginler; ermişler .. keşfettiklerini öğrendiklerini çözdüklerini insanlara hep analogy / benzetme, alegori, misâl vererek tarif etmeye çalışarak formüle edip anlatmaya çalıştılar.

Temelleri Einstein tarafından atılan kuantum fiziğinin bugün vardığı son çözümleme de; insanların kendi beyinlerinde var kabul ettikleri üç boyutlu ve zaman kavramlı dünyalarının ‘’ et beyin zannettikleri organlarının dataları (dijital verileri) çözümlemesiyle oluştuğunu’’ söylemekte.

Gezegenimizden yaklaşık üçyüzseksenbeş bin km. uzaklıktaki Ay yüzeyine araç ve insanın ulaşması, ortalama altmış milyon km. mesafedeki Mars'a indirilen keşif araçları, diğer galaksilerden alınan görüntüler gibi evrensel değerlere göre küçük ilerlemeler dahi hep bu ''dijital evren'' gerçeğinin teknolojiye uyarlanarak geliştirilmesi sonucu gelinen aşamalar.

''Ol mahiler ki.. derya içredirler ? deryayı bilmezler ‘’ şiirindeki suda yaşayan balığın suyu bilmemesi benzetmesi; makrokozmos ve mikrokozmos boyutundan bakıldığında da dijital evren okyanusunda yaşamakta olan insan nesli için de geçerli.
Ekim / 2006